Doktorun Sihiri
Bu yazıyı yazıp yazmama konusunda çok tereddütte kaldım. Zira 6 yılı geçkin bir süredir hekimlik yapıyorum ve mesleki çevremde benden çok çok daha kıdemli ve yaşım kadar mesleki tecrübesi olan hekimler var. Yazacaklarımın tecrübe ile ilgili olduğunu düşündüğümden, tecrübe konusunda önce haddimi bilmem gerektiğini düşünüyordum. Ancak günden güne kötüye giden hasta-hekim iletişimi ve tıbbi pratik uygulamalar nedeniyle bu konuyu fazla bekletmeden yazma ihtiyacı hissettim. Kimseye iletişim dersi verme gibi bir çabam yok ancak atasözümüzdür; Bin bilsen de, bir bilene danış. Belki 1000 bilen hocalarıma, abilerime, ablalarıma birşeyler hissettirebilirim (Belki bir gün yazılarım okunur da bu yazılarım da onlara ulaşır..).
Ne kadar kolay ve güçlü tanı koyarsa koysun, ne kadar etkili ve net tedaviler sunabilirse sunsun, doktorun sihri ne koyduğu tanı, ne de yaptığı tedavidir. Doktorun sihiri iletişimin bir parçası olan temasıdır, yani "El"idir. Muayene amaçlı, hastayı anlama, dinleme ve muayeneye yönelik hekimin hastaya dokunuşu en büyük sihiridir.
Tıp fakültelerinde hep söylenen bir cümle vardır. Tanı koymanın %70-80'i anamnezdir (yani hastanın hastalık öyküsünü alma). Anamnez alma defalarca öğretilir, sınavlarda detaylıca istenir tıp fakültesi öğrencilerinden. Gerçekten de tam olarak yapıldığında anamnez alma sayesinde tanı çok büyük oranda konur ve muayene ve tetkik ile tanı doğrulanmaya çalışılır.
Tabi bu anamnez alma ve muayene tam olarak yapıldığında çok zaman gerektirir ancak mevcut sağlık hizmeti şartlarında hastalara pek zaman ayırmak mümkün olmuyor. Çoğu zaman anamnez bile olmadan bir kaç kelimeyle hastalık şikayeti ve hemen peşine bir reçete ile bitiyor muayene.. Tabi ortada ne hekimlik kalıyor ne sihir..
Anlatımda bir yanlışlık varmış gibi gelebilir. Muayenenin ve tanı koymanın %70'i anamnezdir dedik de, sihir kısmını yani en önemli kısmını neden doktorun temasına yani eline bağladım diye düşünülebilir. Tam hasta muayenesi çok az oranlarda yapılsa da, hastanın muayenesi hasta odaya girdiğinde başlar, şikayetinin sorgulanması ile anamnez başlamış olur. Anamnez alırken genelde tanı koydurucu kelimeler hep aralara sıkışmış ya da iyice sorgulama sonucunda elde edilir. Çünkü bazen bu kelimeler(şikayetler) hastaya göre önemsiz şeylerdir, bazen de hasta hekim iletişimine yeterince önem verilmediğinden hasta tarafından o güven hissedilememiş olur ve bazı bilgiler saklanır.
Bu güveni yakalamada, etkili bir hasta - hekim iletişiminde en önemli araç hekimin eli yani dokunuşudur. İşte bu sihirli dokunuş ile hasta-hekim iletişimin en önemli kilidi açılır ve iletişimdeki güveni sağlamada çok önemlidir. Güven sağlandıktan sonra iletişim hem hasta hem hekim için daha kolay hale gelir. Hekim hastasını daha iyi tanıma imkanı sağlarken, hasta da hekimine çekinmeden her türlü şikayetini anlatabilir.
Anlatınca güzel ama gerçekte ne kadar hastasına sihirli dokunuşunu yapabilir bir hekim?
Performans için daha çok hastaya bakmak zorunda olan, daha çok hasta bakabilmek için muayenelerini kısaltmak durumunda olan hekimlerimizin hastaya dokunma - muayene etmeyi bir kenara bırakırsak çoğu zaman neredeyse gözgöze gelecek kadar bile zamanı olmamakta. Yazımın daha üst kısımlarında yazdığım gibi, şikayet bir kaç kelime, hemen peşine reçete..
Peki sonuç nedir? Hasta memnuniyetsiz, tam iyileşemiyor, tedavi olamıyor sürekli poliklinik kapılarında. Hekimler açısından da sürekli artan iş yükü. Çok fazla hasta görme zorunluluğu bir yandan, hasta tahammülsüzlüğü bir yandan.. Sonuç olarak hasta hekim iletişimine baktığımızda da; poliklinikteyken 3-5 kelam, polikinik önünde ya da koridorda denk gelirse hastalarla gözgöze gelmemek için doktor ya hep meşgul ya da hep farklı yerlerde gözler.. Ne sihir ama..
Düzen (ya da sistem) bu yönde değişim gösteriyor, kimse düzletmezse böyle de gider. Biz mi düzelteceğiz? Evet biz düzelteceğiz, düzeltmeliyiz.. Zaten biz düzeltmesek sistem kendini başa döndürecek gibi..
05.09.2016
dr.miralay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder